kırık dökük bir edebiyat

GÜNÜN BUHRANI ÇÖKÜNCE 

Yazmayacaktım aslında. Şimdi olsun istemiyordum. Lakin öğlen vakti vuku buldu bedenimde bir garip esinti. Yönsüz bu rüzgar tanıdık topraklardan kopup gelmişti. Varlığı öylesine baskı yapıyordu ki insan ruhu üzerinde, kaçacak delik aramaktan bitap düşerdim bir köşede. Bugün kaçmak yerine yokmuş gibi yaptım. İşe yaramasını bekleyerek, umutsuzca. 

Bir süre sonra, dört bir yandan yaklaşık on bin beş yüz atlı ile geliyormuş gibi bir ruhani gürültü ile sıyrılıp kokumuşluklarından, dört nala koşar gibi hızla akın ettiler duvarda ki aynadan. Göremedim gittikleri yönü, ortalık toz duman ve dahası tarumar olmuş milyonlarca kelime saçılmıştı ortalığa. Belli ki göz korkutmaktı amaçları. Varlıklarına yönelik giriştiğim bu görmezlik oyunu kızdırmış olmalı yüce efendimizi. Nede olsa yazan her ne kadar ben olsam da kulağıma fısıldayan asıl sahip oydu. Benimse ne haddime dur gelme demek.

Kabul ediyorum korktum. Tenimi sıkıca sarıp, kemiklerimi kırarak beni öldürmelerinden değil - oysa ne güzel olabilirdi ekimde yürümek semaya- korktum sağ bırakmalarından. Çünkü tebelleş olduysanız bir kerre kelimelerin efendisine, dönüşünüz olmaz. Teşebbüs edenler oldu. Edenlerin sonu dilsiz, amasız ve amansız yaşamak olarak geçti kayıtlara bir başlarına, o-yok bir yerde, o-yok kelimelerle. 

Velhasılı kelam bu ahval ve şerait içerisinde sigara ve bira takviyesi ile sırf efendi iş başında görsün diye kaleme alıyorum bu yazıyı. Çünkü ciddi anlamda istemiyorum O'na dair yazmayı. 

Zaman geçirmem gerek sizinle. Hemen kalkamam bu masadan. O halde hasbıhal edermiş gibi yapalım. Gibi yapalım diyorum çünkü aslında böyle bir niyetimde yok. Cevabını bilidiğim soruları sormaktan sıkıldım. İyisiniz biliyorum. Kiminiz cidden iyi, kiminiz ise sırf adet yerini bulsun diye... Bense iyi değilim. Çarpışıyorum. Hemde bir çok cephede. 18 Eylül gecesi çok şeye gebeydi. Ah keşke eve gitseydim. O gece, tüm yaşam formlarında ve tüm satıhta çatışmaya başladım. Gücüm yetmeyecek kadar, aynı anda yetişemeyeceğim kadar cephede. Lakin dinç hissediyorum kendimi. Ne yaptığımın bilincindeyim ya da emir buyurdum bildiğimi düşünmem üzerine. Son tahlilde neden yaptığımı bilmemekle birlikte girdiğim bu çatıma içinde, bir dem sevişip bir dem düşünüyor bir demde düşüncesizce sadece bekliyorum. Ödünçlükten bahsetmiştim bir yazımda sizin haberiniz yok; kendime sakladıklarımdan birinde. İşte tıpkı öyle bir ödünçlük duygusu içinde sarılıyorum geceleri ona. Tümüyle onunken dahi bir ödünçlük hali üzerimde. Bu aralar ki burada gayet uzun bir aradan bahsediyorum, sanki tüm eşref-i mahlukat görev edinmiş bana kendimi ödünç hissettirmeyi. 

Mesela nefret ettiğinden bahsetti bugün. İyide insan bir şeyden ya da birinden ya da bir yerden nefret ediyorsa tümüyle hisseder bunu. Siz hiç birinden kısmi olarak nefret edebildiniz mi? Ben hatırlamıyorum. Sonra gitmekten ve birde mutsuzluktan bahsetti. Ama küçük bir detayla. Gitse de mutsuz olacaktı. Ama gittiği yerde ödünç bir mutsuzluğu, kalıp tümüyle ona ait bir mutsuzluğa yeğler gibiydi. Gitme eylemi vuku bulduğunda demiştim bir yazımda -ondan da haberiniz yok- duramaz insan, dilediği yer olmasa da gider. sırf eylemin vukusu mundar olmasın diye. Sonuç olarak buyurun size yatağa birlikte baş koyduğunuz imzalı bir ödünçlük hali daha. Üstümüzde paralansın inşallah.

Lakin tüm bunlara rağmen, ödünç gibi de hissettirilsem, o yola gitmeyide, o yatağa girip, o tene sarılmayıda kendim tercih ettim. İlk gece tercihti, şimdi karşı koyamadığım bir istek ve arzu. Ve dahası sadece umutsuz varlığı ileyken bile bir başıma bir yerden sesi ya da horultusu ya da kokusu geldiğinde tüm mutsuzluklarım cebimde iken elimde beliren yeni mutluluk için gidiyorum ona. Ve bu gece, bir gün sonra yeniden ona gid...

Çok konuştum. Neden uyarmıyorsunuz. Hoşunuza gidiyor değil mi? Farkında olmadığımı mı sanıyorsunuz? Orada oturmuş zırvalıklarımdan küçük kişisel hazlar alıyor oluşunuz midemi bulandırıyor. Mahremime saygı duyun biraz. Neden okuyorsun hala? Ben yazmaya devam edeceğim. Ama şu an O'na dair yazmak istemiyorum. Şimdi ödünç bir mutluluğun içinde biraz daha kendimi keşfe çıkmak taraftarıyım. Onun teninde ona ulaşmaya çalışırken. Onu severken size yazmak ve O'na dair yazmak istemiyorum. Bırakın bu sefer sadece bir başıma sevmek istiyorum. Ve Ödünçte olsa sevilmek sanırım. Bu sefer inanın sevilmek hayatımda ilk defa umrumda ve evet istiyorum... 


GELSOMİNO


Sevgili Gelsomino

Üçüncü güzünde bu çingene diyarının nefesim hiç olmadığı kadar güçlü. Ardımda kalanların laneti çöksede her sabah ezanla çanın raks ettiği vakit üzerime, ben bir öksürük ile sıyrılıp doğan güne kapatıyorum gözlerimi. İçim her çamura batışında biraz daha temizleniyor gibi. Garip bir duygu bu. Anlatmaya henüz ne dilim yetiyor nede hayal gücüm. Sanki hiçliğin içindeki bir taht kavgası gibi duygularım. 

Burada değişen bir şey yok gibi. Hala tuvaletimden koku geliyor ve ben yere dökülen yağı hala temizlemedim. Bardaklar bıraktığın yerde hiç birine dokunmadım henüz. Cumbalı ev hala boş. Sokakları düzelttiler ama hala eskisi gibi toprak içinde. Gelsomino! Sanki inatla değişime meydan okuyor etrafımdaki herşey. İçimde çarpışan ideolojilerin yön verdiği koca tekerlek hiç durmadan dönerken, mıhlanmış gibi oldukları yerde duruyorlar.

Bana hiç yazmıyorsun Gelsomino. Umarım iyisindir. Ben arada öksürüyorum. İshalim geçmedi fakat hafifledi gibi biraz. Gece sıcak havlu koyuyorum karnıma. İyi gelirmiş. Zaman Gelsomino. Hiç değişmiyorken nasıl oluyorda bu denli debisi yüksek akabiliyor.  Sanırım yaşlanıyorum. Elim yüzüm eskimesede eskittiğimiz anılar yıpratıyor ruhumu. Korkuyorum birde Gelsomino. Arındıramazsam. Zaman Gelsomino debisi yüksek bir canavar gibi akıp giderken sürüklüyor önüne geleni. Zaman zaman beni.

Saat 21:45. 579. günün yıldönümü üzerinden üç saat geçmiş. Gelsomino. Orada mısın? Gittin mi? Tekrar yazacağım sana hoşçakal.

GELSOMİNO'YA 2. MEKTUP

Sevgili Gelsomino

Dün gece uyumakta zorlandım yine.Evet her saat başı uyanıp aynaya baktım. Boştu. Yansımalar terketmişti beni gecenin karanlığında. Ve hercümerc edilmiş rüyalarım oturdu yanıma. Dün gece kapadım gözlerimi karanlığa ama karanlık o denli netti ki Gelsomino görünenleri tasvir etmem hiçte zor olmazdı. Dün gece korku şeref konuğu idi sokakların. Sokalar Gelsomino ıslak ve soğuk. Sokaklar bir şeylere gebeydi. Avaz avaz doğurdular yıldırımları ve onlar dikildi gökyüzüne ben uyuyamadım yine.

Gün ışıdı her şeye rağmen Gelsomino. Şubat burda.  Bahardan çalıntı bir günde Şubatın tacizlerine yürüdüm elimde paskalya çöreğimle. Elimde onlar, elim boş, elim yoktu yerinde.

Dün gece sen oradaydın. Ben uyuyamadım yine. Dün gece acı verdi. Sen seviştin beş herifle. Dün gece kan aktı. Sen doğurdun belki yenilerini. Sen yenilendin ve sen. Gelsomino!  Gelsominooooo! Gelsomino diyorum!

Dün gece sen sevmedin beni hiç yine.
Dün gece sen sevişmeliydin oysa tenimle.
Dün gece sen.
Dün gece.
Gece.
Gece sensiz bir acıya daha gebe.
Sevgili Gelsomino.

GELSOMİNOYA ARA SESLENİŞLER

Kadife beste çalsın. Hüzzam. Ve sen tüm kirinle kutsanarak bir kez daha, Anka gibi süzül saten işlemeli rüyalarımıza. Gelsomino seni arzuluyor bak dünya.
_____________________________________________________________________________________________

Herşeye rağmen dünya dönüyor Gelsomino. Gün yeniden gülümsüyor bana. Tebessüm ettiren şeyler oluyor her şeye rağmen. Hayat şimdi şimdi yeniden delice seviyor beni Gelsomino.
_____________________________________________________________________________________________

Ve bir kez daha kutsuyorum pervasız yalnızlıklarımızı. Kutsal Gelsomino adına. Amen
_____________________________________________________________________________________________

GELSOMİNO'YA 3. MEKTUP

Hırpalanmış yaşamlarda tutunamazsın sen. Uçarısın bir kere. Kayar elinden tüm benliklerin. Sığmazsın sonra. Sen kadife teninle dokunamazsın onlara. Astımın sonun olur. Sen kahrolası olursun, dayanılmaz gelirsin onlara.

Bir yok olur. Bin hatırlanırsın sen.

Sen asi sergüzeşt.

Örselenmiş kimliklerle sevişemezsin. Kelebek ne yapabilir ki sana. Ellerin ipeksi, dikenlerin batarsa vururlar seni. Fahişeleşirsin tabular içinde. Rengin griye çalar sonra bir güz.

Sen uzakta büyülü bir ezgi gibi.

Kavak gibi kökleri sağlam.

Sen mezar gibi mutlak olanımızsın.
Gelsomino hala burda mısın? 

GELSOMİNO'NUN SESİ

Sesin olmak isterdim. aşkını ve nefretini haykıran. Geri kalan pekte lüzum değil. Çünkü öyle kutsuyorsun ki aşkınla nefretini, insanın korkudan kaçası geliyor senin olmak varken. İnsanın sesin olası geliyor Gelsomino.

LA PRİMA MOLLA

Arnavut kaldırımında ağladı bu gece, mevsim hazan. Çello çalındı kulağıma, beste hüzzam. Haber salın La prima molla gelsin masama. Erkek erkeğe oturalımda hele o bir dökülsün sümbülleri, erguvanları; bense anlatabilirim bu gece Dimitri'nin er aşkını. Bir cigara yaksın La prima molla dumanında adalar görünsün, içinde yasemen ardında terkettiklerim sevişsin. Aşka gelsin ateş sarsın dört yanımızı sonra ben yeniden küfür ediyim kaldırım kenarında çıkan ota. 

La prima molla, serin bir yel geçsin ellerinden titresin çocuklar, kokun efsunlasın kır papazı, imam dinden çıksın haham gülerken katılsın duvarında. ezberi bozulsun roma parkının, sema dönsün yeryüzüne, yeryüzü semaya. Yüz bin kerre evet diyim çirkin sevdalılarıma, onlar sıçan gibi baksınlar bana. Ben senin omzuna talim ediyim. Şarab yapalım bozalım bağları tarumar olsun aşıklar. Ben senin şerbetine kanayım. 

La prima molla ellerinden kanayan olmalı bu yağmur, ellerin nasır, küfür gibi ellerin. Anılarımıza sürsünler, yakan bir merhem gibi, irin olan geçmişi kurutsun. Ellerin ilaç, panzehir, ya da ver siyanür gibi içsin köşe başı çocukları.

Haber salın La prima molla gelsin masama bir gün sonra. Çan çalınsın ve selası okunsun Tanrının gözyaşlarının. Garson! Ederlezi çalsın. Lütfen.

O VAKİTTİ GELDİLER

Çan ve ezan kanı altında doğduk biz. Martının biri çaldı sol yanımızı ve biz her daim ondan eksik bütün olmaya çabaladık. Çan, ikonaların sessiz fedaisi. Mağrur bekçisi gecelerimizin. Martı çan'ı çaldı. Bir martı gece vakti Triada'nın tepesinden haykırdı. Bir martı sadece çaldı gitti. Çok çabuk gitti. Görenler âmâ oldu yada şehla. Görenler lal oldular,görenler gördüler  martı  gece "vakti" çaldı. Adı Kristo'ydu.

Gece vakti; mesela sular çalkalandığında, mesela kör kuyuya aks edince şavkı kamerin, eşliğinde bir köpeğin feryadı ile okundu ezan. Mayhoş maviliğe kesti sema ve bir atmaca dadandı kapına. Atmaca pençesinde götürdüler elleri kınalıyı. Elleri kınalı daha körpe. Körpede bir ana kuzusu. O ana elleri kara kına. O ezan vakti bir atmaca pençesinde götürdüler elleri kınalıyı, gözleri mim yemiş, görenler oldu, görenler kafir,görenlerin bacısını dağa kaldırdılar. Görenler yok oldu.

Kanatlar açıldı sürü, sürü. Üstümüzdeydiler. Yağmur al, al yağdı. Bir vakit havalandılar gören olmadı. Geldiler, şafağa yakın sordular. Elleri kerpeten, kelepçe ya da öyle bir şey. Görenler vardı. Bir vakit yok oldular. Soruları kaldı. Ezanla Çanın birleştiği vakit çoğalarak yattıkları kuyulardan havalandılar. Gören vardı adı yeminli. Alnında al yemenili. Çaldılar, altında al yemenili civan kaldı. Çaldılar ezanın çanla raks ettiği vakit her biri havalandı.  Ben gördüm. Beni benden aldı.

KUYTULAR DİPLER KENARLAR

Yaşamdan öte köy yok dediler. Gitmedim, bilemem. Lakin yaşamın berisinde kalanları ezbere bilirim. Kuytu aşklarını, kenar sevişmelerini. Ortalık kahkasınıda işitmişliğim var.

Lakin onca an'dan geriye kalan ne ortalıktakiler ne de doruktakiler. Düştüler... Yahut sıvışıp gittiler. Ben tam göremedim. Geride kalanlar vardı dünden bu güne. Kuytu ve kenardakiler. Ürkek, narin, cesur ve cahildiler.

Ve ben bir masal anlatmak istesem gelecekte bir gün, kuytuları seçerim; soğuk bir meltemle dingin ruhlar beliriversin diye.

OLAN BİTEN

Bağırasım var. Ama nasıl? Avaz avaz böyle. Sanki küçük dilim yerinden kopacakmış gibi. Mesela küfür ediyorum durup duruken. Klytaimnestra'ya orospu diye haykırıyorum. Bir süre yürüdükten sonra durup ama bildiğin böyle yolda durup düşünüyorum. Yakıştımı bu bana diye. İnsanlar bana bakıyor. Yürümeye yeniden dönüyorum ama düşünceler çiftleşiyor sanki zihnimde. Sonra yok diyorum yani kadın sevmiş olabilir. Sonuçta insan oda diyorum. Evet böyle diyorum sevgisi bitmiş olabilir Agememnon'a ve sevmiş olabilir bir başka adamı. Sonra karşıdan karşıya geçen bir düşünce dölü ile karşılaşıyorum o diyor ki bana kocası yoktu ki zaten yıllardır savaşta. Evet diyorum fiilen dul sayılır diyorum. Sevmiş bir başkasını. Sonra pezevenk diye haykırıyorum Agememnon'un yüzüne. Gittin. Bıraktın su perisini barutla sıvadın kalbini diyorum. Biliyorum ben diyorum ama böyle yüz yüzeyiz elimi uzatsam sıkıcam ümmüğünü. Diyorum ki sen nefretini karına tercih ettin. Sevdi kadın diyorum. Aşık oldu. Hatırlamıyor dürzü aşkı. Anlamıyorda söylediklerimi böyle uzun uzun yüzüme bakıyor.

Taksim ışıklarındayım bu arada yeşil yanmış çoktan ben dikilmeye devam ediyorum. İnsnalar bana bakıyor. Geçiyorum karşıya. Ramses iniyor 97T'den. Sarılıyoruz ama nasıl. Görsen on yıldır hasretlik çekiyoruz sanar gören aşık sanar görenin aklını sikiyim. Olmaz arkadaşım böyle adam bu devirde olmaz diyorum. Bildiğin yok yani burda sen git tutunamazsın diyorum. Güzel aşkların sonu musalla diyorum, diyorum kaç dinletemiyorum. Lanet ediyorum sıfatına midemi bulandırıyorsun. Sik geç diyorum aşığım diyor.

Tünele gelmişim yol ikiye ayrılıyor. Dikiliyorum. Bir yandan Ramses ile sürtüşmeye devam ediyorum. Yemeğe çağırıyor. Gelem senin diyarın beni yakar ben yandım, yalnızım,ben umutsuzum diyorum. Bak diyor yerin altındna çıkartıyor aşk beni diyor. Aşkına başlarım diyorum. İnsanlar bana bakıyor Karaköy'e iniyorum yine istikamet belli suya kavuşma isteği içimde ama nasıl sövüyorum öyle böyle değil. An geliyor dalga çarpıyor ıslanıyorum ve hiç bir şey hatırlamıyorum.

Ben sövüyorum, O aşık olabiliyor, O gidebiliyor, O yerin altındna çıkabiliyor, Dikiliyorum. İnsanar bana bakıyor. Gün bitiyor bir şey hatırlamıyorum.

TERELELLİ

Geldiler yine. Kalabalık olmamakla birlikte tesirleri her zamankinden fazla. Kendime saldırdım önce. Sonra canım yandı bıraktım. Dün gece geldiler. Önce biri sonra sürü halinde ve ben en şuh bakışlarımla tesirim altına alıp onları, zaman kazandım taaruzlarından önce. 

Geldiler ve ben önce tüm kıyafetlerimi yıkadım,onları evime çağıran tüm kokulardan kurtulmak için. Ne varsa yıkadım, iki kere duruladım. Yetmedi ikinci posta ve astım tiril tiril onları. Kokular... Kokuları sevmiyorum artık, sahiplerini hatırlatıyorlar, sahipleri gidişlerini, gidişleri o yasak geceleri, o yasak geceler günahlarımı, cehenneme uzanan bir yolculuk başlıyor sonra. Sevmiyorum onları. Siktirip gitsinler evimden. Mis gibi su kokuyor şimdi evim. Yıkadım. Her şeyi. 

Sıra yorganıma geliyor ve elbetteki yastık kılıflarına. En hoyrat onlara davranıyorum. Satılmışın dölü yorganlar sardılar kokuların sahiplerini ve onlar sonra gittiler. Yorganlar cezalı, onlar en iki yüzlülerimiz. Onları camın önüne astım. Donsunlar sabaha kadar. Tenimin tüm sıcaklığından, terimin neminden yoksun kılıyorum ki anlasınlar, gidince yani gitmek fiili vuku bulunca ne hisseder insan. Anladılar mı? Sanmıyorum. Tam üç yüz elli dördüncü kez yıkıyorum onları aynı hoyratlıkla. Eşşek olsa anlar ama bunlar? Yok anlamayacaklar.

Yemek yaptım az önce ocakta şimdi. Evet sulu yemek sırf onlara inat. O gecelerdeki gibi. pişiyor pişecek, pişmek zorunda ben emrediyorum ve o pişiyor. Çok komik. Camın önüne oturdum. Ceza sırası battaniyede nöbet değişimi. Canım kahve çekti birden. Hepsine yapmıştım ya işte onlardan bir tanesini çekti. Çok güzel kahve yaparım. Yaptım. Onların fincanı dul kaldı şimdi mutfakta. Ben kendi fincanımla öpüşüyorum. Sanırım bu sefer orgazm olucak. Olmalı ben emrediyorum oldu. 

Gitmek üzereler çok azı kaldı. Tüm kokular, ve tüm sahipleri. Gelicekler mi? Ne zaman? İstemiyorum. Açın camları kokular birikmesin yine. Gelicekler miymiş? Kime söylediler. Çok yoruldum biraz zaman versinler. Yoldalarmıy mış? Hayır çok yorgunum müsade etsinler.

Yeter artık gelmesinler. Kokular, sahipleri,gidişleri ve yasak geceler...

BİR BAŞKA YERDEYİM YİNE

( Emrim odur ki bu yazıyı bu linkteki şarkı ile okuyun... http://vimeo.com/27104199 )

Arabeskim yine. Gece haki yeşilden süzülüyor kanıma. Çırpınan bir kaç hayal ile bir başıma, düşüncenin kahrolası hüznü ile bir başıma, çarpışıyorum. Arşın arşın müdahafa ederken buluyorum kendimi, üstüm başım haki... Anlamaya çalışma. Yürü yoluna evde yokum. Gece! Şansını zorlama...

Sidik kokan bir merdiven altında sevişir gibiyim. Hazzın doruğunda ama nefessiz. Havada ağır bir amonyak. Hazzım dorukta ama nefes 30 metre ötemde. Soluksuz yaşanmış bir haz, ama dorukta. Sidik kokan bir anı neden hatırlanır? Üstelik Portekizli ağlak bir karı bağrınırken yanı başımda:

"À beira da minha rua / Bateu um mar pequenino / Era o regaço da Lua / À beira do meu destino / Dobrei a voz com asmágoas / E dela fiz um barquinho / São águas, Senhor, são águas / Deixai este meu caminho / Fechei os olhos ao mar "

Ağlayan kim ulan? Hakiyiz bu gece. Morartma gözlerini.  Gece hakide, hava amonyak, arabeskim bizzat kendim, kulaklarım Fado'da ve bu kadın hala göğsümü oymakta... 

"Que ele me leve a perder / Este jeito de cantar / Tem esta forma de ver / Tão longe vai o barquinho / Que até o marcontinua"

Akan benim kanımsa dokunma. 

Temizlerim bir başıma...

SABAH ZERZENİŞİ

Yazıklar olsun seni saran düş yangınlarıma ki ben yemin içmiştim düşmeden gözlerin başka bedene sevdirecektim kendimi. Neyleyim aşık bakan gözleri ellerinin altındaki ben değilken. 

Sen! Kara cadı,
Elleri kanaviçe yaması,
gözü gayya,
ruhu fahişe
sevdam.

Tutmayan tövbenin adandığı bedenimdir benim. Bilmem nerelerime dokundu elleri, bilmem kaç gece kana bulandı? Bir ben bakir kaldım, gözleri,elleri saklı. Tövbelerimin ana konusu olan sen! Kaç kişi konakladı tenha teninde, ellerim yemek yaparken bize, ayaklarım yürüken sana, gözlerim uzanırken bilmem kaç arzuhanye konuk oldun.

Sen!
Uçkuru amme hukukuna tabii,
felfecir gezer ruhun.
Yasak hayallerin korkağı,
korkumun hayali.
Sen!
Bir çift küfrün öznesi,
zehirlesin tenim düşlerini.
Geceler şahidimdir,
İlanıdır fahişeliğinin sözlerin.
Onlar ki sadakatsizliğinin delili...

GİDİYOR ZEMAN

"Bekle izzet-i dergahı gülle, begonville bezeli sevgili: Acelesi, mi var hayatın? Zamanımız var."

Kimki sana derse yüzü güleç bir adem gördüm adı sana kilitlenmiş bir sandıkta, de ki "o benim yarim değil."  Yangın yeri dergahım, bir bardak su döken yok ardımdan. Külllerin ardında kaldım yüzümü gören yok, yüzüm bana bile hasret. Küllendi tebessüm. Ben dört yana koştum, alev sardı peşi sıra dört yanımı, avare bir kaç avaz attım, kementi tutmadı. 

Akrep düştü yelkovanın berisine. An geriye sarmaya başladı çoktan. Yolları eriyeyazdı bir temmuz sıcağında yuvamızın. Su tükendi, aş yok. Bir gece vakti kan ter içinde cılız bedenim, aç bilaç sarmak isterse seni gayri, çaresi yok düşmek gerek yola. Soyulana kadar tabanları ayaklarımın koşmak gerek aguşuna.

Sen cehennemsin. Seninde var elbet bir cehennemin ve ben çekiliyorum en derinlerine suretinin cezahanesinin.

Izdıraba hapsoldum ya rab. Medet... MEdet şu aşuka... Gaibe düştü gözlerim, ellerim gaipte tutsak.

Kimki derse mabedidir al duvarlı hanesi, içinde sıfatı güzel bir adem. Yeminli yarına, yanına. De ki "o benim yarım değil"
Gayrı sürgüne düşer ayaklarım. Al duvarım kimsesiz bir başına, şahit olur yabancı cimalara. Terim kaynar döküldüğü yerden. Ben evimden, yarimden hasrette. kim ki döllenir benim meşk hanemde kötü laf etmem düz düşsün dölü, ama bilinsin ki ahım var beni gayrı düşürenlerde.

Kimki derse gurbete giden dönmez, ele giden elindir senin hanene girmez derse kimki. De ki "o benim yarim değil"
Gözlerime mim çeker ellerim, ellerime kelepçe vurur ayaklarım, ayaklarımı gömerim bir kara kuyuya. Varmam elin aguşuna. Senden gayrı gülmem, kurmam dergahımı hiç bir cemiyete. Uymaz fikrimin dölü, tutunmaz hiç bir zihinde. Ben sana aşık, sana gebe. 

Kimki derse "Bekle izzet-i dergahı gülle, begonville bezeli sevgili: Acelesi, mi var hayatın? Zamanımız var." De ki " düş yoluna bre kafir. Yok anı sevdamın kalmadı bitti. Yok zemanı meşkimin geriye düştü zeman. Var git yoluna bre kafir hasretim kainata erişti...

CEHENNEME UYANDIM

Kötü bir rüya görmek gibisin sen. Terlemek, terlemek ve uyanamamak. Sonrasında detayları hatırlanmayacak bir korku gibi.  Bir daha asla uyumayı istetmeyecek kadar güçlü ama dirayet edemeyecek kadar çekicisin.

Yürürken güneşin altında elimizde bilmem kaç hatıranın kulpları ile durup dinlenmeye zaman vermeyen korkunun ana kahramanı. Ellerimde kulbu kırık bir kaç anımla hasretim var. Geriye bir ben böyle duru, makyajsız, çıplak. Bir ben hatırlarım seni izlemenin acısını, sen elinde tutarken 'O' diğerinin, 'O' ötekinin yularını bir ben bilirim seni düşünmeyi teninde başka bir tenin hatırları ile...

Geceleyin nefesimi kesen, kendine tutsak eden korkunun mimarı; ben kırdım elimde kalan son parça kulpu kırık testimi olmayan suyunun yolunda ve geriye beni ıslatan terim kaldı. Ben uykuya daldım dua ederek, yakararak kapadım gözlerimi, korkmamayı dileyerek ama onun beni asla terketmemesini isteyerek. Terimi testine doldurmaya niyetlenip sızdım ben geceleri sen orda 2 metre uzakta düşlerken 'O' diğerini...

Kimilerinin arafı kimilerinin cehennemi. Peki nerde senin 4 kitapta müjdelenen cennetin... Ben kaybettim yine uykuya daldım...

SEVDİM SANIRIM SENİ ÇOCUK

Kırmızı kadife serilsin üzerime. Papatya işlemeli fularla kapansın geceler gün doğarken. Ben, gözü sulu çingene misali; kalbinde kagırgalarla okyanusa açılan genç levent. Elimi nereye kadar uzatabilirim? Yakamozu tutabilir miyim mesela gün tam batarken suyun ardına?  Durgun bir ilahi çalabilir. Akapella ilişkilerin ortadoks gecelerine katolik ihanetler sıkışır. Adım atmaya ürker misin sevgili? Adımın sonu uçurum olsa dahi gelir misin rüyama? Elimi sana uzatabilir miyim? Tutar mısın kaldırımın kenarında? 

 Yürü bu yolu çocuk. Ellerin kan revan içinde kalsa dahi çekinme böğürtlenleri toplamaya. Yürü çocuk. Ayakların bağlasa da nasır sen durma. Bırak hafif bir bahar meltemi sarsın tenini akşam üzeri. Kokun teninden önce, saçından, gözlerinden önce ulaşsın ovaya. Tenine yarendir meltem bu yolda. Meltemini kıskanana kadar yürü bu yolu çocuk. Yere bakma kaybedersin kendini. Patikadan aşığıya inerken yamacın altına doru bakın. Korkuların ne denli ufak. Değil mi çocuk? Durma. durmak ihanettir bu yolda ayaklarına. Arkana dönme sakın. Bıraktıkların girdap gibidir çeker seni. Seni karanlığına boğmak ister. Tırman bu yokuşu çocuk. Tırman, durma gün geçtikçe yaklaşacak gün ve ay sana. Sen sen ol, yola çıkmaya, çıkıncada yürümeye çekinme çocuk.

Vardığın yerde papatyalar açmış olsun çoktan. Karmaşa içinde sukuneti bulduğunda etrafına bak çocuk. Orada olmalı kırmızı kadife altında yatan sevgili. Kırmızıya bulanmaya geç kalma çocuk.

ŞİİR GİBİ

ama bir lodos havalanır şimdi,
güneyden alıntılanır gibi.
onun gibi dingin ve sadık
ve meşkle kavruk.
bir lodos yakar bu şehrin
aç çocuklarını.
elleri kavruk kalpler kalır.
şehre karanlık çöker,
lodos yok olur,
külleri kalır.

YOLCULUK

Şimale yolculuk var bu gece. Titrek adımların ardına saklanan ağıt, bir demet sevinç ve kutu dolusu ümit ile düşülen tenha yolda; gece hiç olmadığı kadar davetkar ve neşeli. Gece o denli suskun o denli müzmin bekar.

 Şimale yolculuk ütopya şimendiferi ile. Gece saatinde. Korkak rayların şuh inlemeleri eşliğinde bu gece.

 Saat 02:04'te. İmgelerin garında. Adam öyle aciz ve densiz. Ve o denli cüretkar ama ivedi ama çaresiz. Adam orda öyle dururken, şimendifere yolculuk bu gece, burada. Onların katılımı ile, lavanta kokuları ile, pis yağ esanslı gölmleği ile simitçiyi de aralarına alarak imgelerin garından. Adam beklerken. Dururken. Kalakalmışken ya da küfrederken ayaklarına, lanetlerini kusarken bekleyişine binbir yolcu ve hiç mürettabatla bu gece bu gardan yolculuk var. Şimale. Orada bekleyene ya da beklemesi istenilene.

ANNEMİN ARDINDAN

Üç sevgilisi olmalı insanın hayatta.

İlki yalnızlığı. Eğer yalnızlığı tavlarsan kimsesiz kalmazsın. Mesela terörist gibi tıkılsanda bir hücreye, o seninle olur. Mutlak ve dipsiz yalnızlık.

İkinci sevgilin ölüm olmalı. Öylesine sev ki onu pencerenin önünde bekle mesela. Hiç şüphe etme ya gelmezse diye. Ona kavuşacağına dair umudunu hep saklı tut içinde. Gün gelipte dikilince karşına selvi boylu kara cüppe hem hazır olursun onunla gitmeye, hemde mutlu.

Üçüncüsü belkide en önemsiz olanı bir insanı sevgili et kendine. Sana çirkinlikleri ve acıyı göstersin. Ve minnet et ona her gidişinde. Güzele ve Tanrıya yeniden tapınma şansı verdiği için sana.


KISA KISA

Medet ya sahibel imdat! Umutsuzluğun gayya kuyusuna düşmemek için tut elimden. Burası kıyamet, yangın yeri. Burası araftan bin beter.
__________________________________________________________________________________________
Ama zaten sevmiyorum ki ben bu dünyayı. Yaşamak başka bir ideada yaşamak başka bir formda. Sadece yaşamak.
__________________________________________________________________________________________

Beni zircire vurabilen kazanacak bu yarışı. Aklımın tango oyunlarıyla başı dönmeyen. Elde edilenden sıkılırım. Ben modern zamanın çingenesi. Can yakmaya bayılırım.
___________________________________________________________________________________________

Beni yargılamak istiyorsanız eğer, Tanrı'yı yeryüzüne yargıç olarak indirmelisiniz. Beni ancak Tanrı yargılar...
___________________________________________________________________________________________

Evlilik kelepçe çocuk sahibi olmaksa pranga takmaya benzer. Ben esir olmak için yaratılmış bir milletin evladı değilim...
___________________________________________________________________________________________


NÖBET

03:43 - Sokaklar pembeye çaldı. Bir kedi avazı yankılandı. Boş, hiç, ""O" yok biri" sahilde dolandı. Panjurlar üstüne kapandı gecenin. Haneler korunaklı, haneler ürküyor onun tesirinden.

03:57 - Üç ışık yandı. Biri o gecede, biri gaipte, diğerini görmedim kedi fısıldadı. Üç ışık, ayrı yerlerde çokçana işler yaptı. Diriltti, sündürdü, güldürdü, acıttı, doğurdu ama nihayetinde biri vardı ki işte o öldürüldü.

04:30 - Gün ağır aksak yükseldi çöktüğü kuyudan. Laneti aşikar; yenilgiye uğramak üzere çıktı yatağından. Üzerinde ekru jartiyeri. Tayyörünü giyerken gün üzerine aklımdan çıkmayan bakış hortluyor ölümün içinde.

Gün yükseliyor ve yok oluyor 'o gecenin' kasveti.


GÜNAHA ÇIKARTMA

Kendi duvarlarıma çarparak çürütüyorum müstakbel cesedimi. Yakışıklı ölmeye yok fazla niyetim. Saçımda tutam tutam beyazlarım ve morarmış bedenimle iğrenç bir ölü olmak isteğim. Hoyratlığım sebepsiz değil. Elbet var benimde uğruna dövüşülecek şeylerim. Hırçınlığım kendime, zararı yok hiç birinize.

Ukaladır çiğnediğim topraklar. Ve ben peki demem hiç bir şeye. Mayam gelir onlardan. Yaktıysam canınızı affolmaya. Bakidir dürzülüğünüz fani dünyada. Musalla döşek olduğunda lafı olmaz gayrı düzüşmüşlüğümüzün. Musallada kalanın canı kahrola.

Ve gayrısı tüm hayatımda olduysa size eşşekliğim. Suç bende değil. Kim döndürdü sizi karpuz kabuğuna?


ADANMIŞLARIN YOLCULUĞU

Küçük bir şimendiferim olsun istedim hep. Rayları salonun kapısından çıksın ve bilmediğim diyarlara varsın. Gitmediğim bilmediğim meleket hikayeleri sıkışmalı demir yuvarlaklara. Ve raylardaki demir para gibi yeniden şekillenmeliler. Uzaklara savrulmalı yaşamlar oradan oraya taşınmalılar belki. Bir çingene kız olmalı. Sevgilisinin ardından ağıtlar yaksın. Sonra kulağını dayasın raylara ve oradan bilmediği diyarların iniltilerini dinlesin...
Gün gelsin. Raylar bitsin. Ve tüm adanmış öyküler bir istasyonda toplansın. İşte o zaman altın mahşeri yaşar belki dünya.

O

Markelenmiş hayatımı dinlemek istemiyorum. Yaşamakta... Maskeleri sevmiyorum. Parşömen üzerine sedef aşk kaplı kocaman yüzlerim var. Ellerimde menilerim. Avuçlarım kan lekesi kırmızı kına. Gömleklerim var her iş için ayrı kaftanım altına. Benden bin tane var. Her yerde sevdiğiniz adam. Onlar her yerde. İçinizde patlayan benler var. Ve yatağımda çırıl çıplak saklanan küçük çocuk birde o var. Ondan binlercesi türlü hallerde sokakta camide klisede okulda. O çırıl çıplak uzanıyor. Göremezsiniz. Ayıp denen masumiyeti yaşayan bir tek O.

CUMA/ERTESİ

Cumayı cumartesiye bağlayan gece gelecek. Çok şey değişmiş. Mesela Emek'i kapalı görecek. Dikilip yeşilçam sokağının kenarında ağlayabilir. Evet onu ağlarken görürseniz sakın şaşırmayın. Hatta eminim ağlayacak. Ağlayacak ve siz de şaşıracaksınız. O hiç ağlamaz çünkü...
Cumayı cumartesiye bağlayan gece gelecek. Çok şey değişecek. Mesela ben yeni bir şarap açacağım. Ya da belki Efilya kolsuz basma entarisini giyecek. Eminim giyecek ve sizin dibiniz düşecek. Ya da Yannis yeni bir sevgili bulacak. Adı sanırım IV. Yorgo.
Cumayı cumartesiye bağlayan gece. Evet gece gelecek ve çökecek tepemize. Biz kadehlerimizle ayakta sevişirken o eteklerini sürecek alnımıza. Bu sefer beni öpecek olmalı. Evet dudaklarıma yapışacak ve biz dölleneceğiz. Hızla ve ahenkle.
Cumayı cumartesiye bağlayan gece O enfes kokusu ve tuvaleti ile takırdayarak yüreyecek Taksimi. Arnavutköye yerleşir belki yada Emirgan ama Tarlabaşıda şıklar arasına girdi bu sene. O elinde bir demet ada yasemeni ile gelecek. Cumayı cumartesiye bağlayan gece bir fahişe doğacak. Adı kesinlikle yeniden Mayıs olacak...

GECE

Gece durgun ve sıcak.
Ve bir şeylere gebe.
Gece aç ve sessiz.
Ve sukunetin doğum çığlıkları ile inlemekte.
Gece kan ve ter içinde
ve benimle sevişmekte...

GECE 2

Gece doğarken,
hani bir perde iner ya gözlere
tıpkı öyle
bir karanlık çöker ellerine.
gece doğarken,
hani canın yanarya ateşe dokununca
tıpkı öyle
bir kızıl ışık girer bedenine
gece doğarken,
hani bir şey düşer ya içinden
tıpkı öyle
bir çocuk kayar gider ellerinden.

MERHABA

Benim adım Yarın.
Dağ çilekleri ile kaplı bir ovaya sahibim. Büyük bir çağlayanım var. Erguvanlar ve sedir ağaçlarım. Kestane ağacından kuş evleri yaptım. İki tane anka yavrusu ve yedi serçeye. Pazar günleri kalabalık piknikler düzenlerim. Misafirlerimin sayısını ben bile unuttum. Çocukluk düşlerim, rüyalarım ve kavalyeleri kabuslar. Allah inandırsın hiç istemiyorum gelmelerini ama misafire git denmez ki. Sonra gençlik aşklarımın silüetleri her biri tek tek gelir küçük sünepe vibratörleri ile. İkinci tepenin sağ yamacını her zaman gecelerime ayırırım. Mehtap öyle bir kurulur ki hamağına yıldızlar şahidim en az kıskanan ortadan ikiye yarılır. Günü pek sevmem doğrusu. Kabuslarım baş tacıdır onun yanında. Çirkindir gün bakamazsın suratına. Gözlerin yanar o denli bedbah. Hem sonra çok nankördür gün. Bütün kusurları kusar önümüze. O en arkada salkımsöğüdün altında oturur. Şeytanlar götürsün...

Benim adım Yarın.
Hep beklenen ama gelişi hiç bitmeyen. Her gece tekrar tekrar yatıp bir türlü kalkamadığınız. Hayatınızda en muğlak olanım. Hayatınızın yaşanmamış her anıyım aslında. İçine girmeyi beklediğiniz her saniyenin ta kendisi tek sevgilisiyim. Benden başkanız yok ve ancak benim kadarsınız. En büyük korkunuzum. Hiç tükenmeyecekmişim gibi yaşarsınız tükendiğimde ise tek bir şey kaybedersiniz, tamı tamına 21 gram.

Benim adım Yarın.
Bardağın dolu kısmıyımdır her zaman. Elimde kocaman bir çuval. Ve içinde ihtimallerinizin %50si. Sağlıklar, esenlikler, mutluluklar, terfiler,zamlar. Binbir ihtimalin hem hepsi hemde yalnız biriyim. Aslında zaten bilinen ama hiç farketmediğinizim. Görünmezim ama bir o kadar somut.

Benim adım Yarın.
Geleceği hep bilinen ama daima şüpheli olan. Merhaba Tanışabilir miyiz acaba?

SEVME ZAMANI

Derme çatma yaşamların kırık dökük anı defterlerine saklanmış hikayelerin ana okuyucu kitlesiyim belki. Tek başıma yalnız kendim ile.
Esen yelin savurduğu yağmurun altında, erguvanların yanında, çaput ağacının arkasında var oldunmu bir başına zamanı gelmiştir bre canlar. Sema ellerinin ucunda bir askıdır. Bekleyişi yarınlarına. Bekleyişi göz yaşlarına, ağıtlarına, sevişmelerine ve O'na adanan sözlerine. Her biri zamanla tek tek asılacak semaya.
Ve gün gelecek ve an duracak ve gün bitecek.
Sema kararacak. Koyu kızıl bir laf fırtınası sonunda çakan şimşekler koparacak halatlarını. Ve tüm adanmışların tepene çökecek bindir ağırlıkları ile ve sen ezileceksin. Beynin dinç ama o denli yaşlanacaksın ki bir anda tüm kasların çürümüş kurtlanmış etten farksız atıl yatacak bir kenarda üzerinde kara sema.
Ve gün bitecek ve gece donacak ve gün doğacak.
Şu halde sen kainatın en bedbaht mahlukatı sen. bir ışık szümesi gibi görünen masmavi semaya şehadet parmağınla yükseleceksin. Ve bir lanet kırılır gibi kurtların döküldümüydü bacaklarından çok eksik bitap ve viran bir halde yeniden dikileceksin amansızca. Bir kaç kükreme duyulur belki haykırış yada bir siktir çekersin tüm sırıtan surat tüccarlarına.
O halde yeni bir adım atacaksın esen yelin savurduğu yağmurun altına, erguvanların yanına ve çaput ağaçlarının arkasına ve bir kez daha silkinip kara parçalarından dikildinmi ayağa şimdi sevmek zamanıdır diyeceksin.
Ve yeniden, ve cehaletle ve korkuyla ve gözü karalıkla. ( Bir başka çöküşe kadar sevecek sevişeceksin)


İLERİ/İÇERİ/DİKİL

Bir tutam bal çalındı dudaklarıma. Adanmış öykülerden kopan avare bir kurşun sıyırdı bedenimi. Panjur önünde  hoyrat iki dudak arasında aktı kanım ve yatağıma zührevi yıldızlar oturdu.
- ileri, geri. İleri, geri. İleri, geri.-

Zoraki bir ilgi ile vedalaştım arzularımla. Terkedilmiş hoyrat ve hatta orospulaştırılmış gereksiz cümleye dönüşümün bilmem kaçıncı saat dönümündeyim. dönüm dönüm saatler içerisinde sedir gibi bir ağaca benzedi ve kara kışların altında çürüdü yapraklarım. Gece Saat 23:06. Saat saat dönüm ve içinde dönüm dönüm saat içinde saçmaya indirgenmişler soyunup sızdılar kadife yorganımın içine.
- İçeri, dışarı. İçeri, dışarı. İçeri, dışarı.-

Zafer anıtı dikildi. Üzerine geçirilen yağmurluk kir ve pastan korusada onu saklayamazdı arzunun meşalesini. Zafer anıtı çok kızdımı tükürürdü bir lama gibi ve zuhur ederdi o an bir nefesle bin bir çığlık ve bir lama gibi pespaye bedbaht koku sarardı ortalığı. Zafer anıtı çok kızdımı bir anda geçerdi ateşi ve o kauçuktan yapılma kir pas yağmurluğu altında bir çocuk gibi büker boynunu. İşte o an o denli aciz ve ürkek olurdu ki. Tükürüğünün altından temizlendimi yatağımdakilerin aklı oynardı.
- Dikil, in. Dikil, in. Dikil, in.-

Ve şimdi hepsi birden yüzlercesi aynı ifade ile ahenk içinde kalkarlar kirlilerini giyer ve giderler ve ben temiz ve yalnız o denli marur o denli kullanışmış ve bir o denli bakir bakardım Saat 23:23.

KRİZANTEM DİYARI

Bahar geliyor Krizantem diyarına. Kokusunu hissedebiliyorum şimdiden. Bahar kara bir lekenin baş düşmani. O denli güçlü, hırçın ve bir o denli asi ki zatürrem kudurmuş bir köpek gibi içimde mutlak sonuna yürüyor. Krizantem diyarında şölen dansları başlıyor şimdi arka mahallesinde ütopyalarımızın. Ve bir meşale ile yanıyor tüm günahlarımız çürümüş utançlarımızla birlikte.

Krizantemler güçlüdür. Çetin muharebelere girmiş çıkmışlardır. Kollarında ölmüştür Eftalyanın gelin aşkı. Panagiotis'in metresine sunulmuşlar utançlarından intihar etmişlerdir. Yamandırlar. Ellerinde bir kızılçık sopası, namus beklerler geceleri. Ellerinde ayfon şurubu şehveti beslerler bir başka gece. Krizantem namustur zürafa sokağında. Krizantem kederdir morg kapısında. Krizantem şifadır dergahta. Krizantem öyle mağrur, çetin,dingin ve o denli asi, uçarı ve kalenderdir.

Bahar bir yanı elzem elem bir yani panayır yeri bir garip köçek. Bahar bir yani kan ve ceset bir yanı şan şeref, yiğit asker. Bahar bir yani yaş bir yani kuru gönül toprağı. Bahar bir silindir gibi ezer ruhlarımızın nabzı noksan çıkıntılarını. Ve O, kanlı, yaş dolu, o denli hınzır, masum ve gerçektir ki inançlarınızın sarsıntısı duyulur o gelirken. Zina helal olur adı meşk yapmak konur.

Bahar geliyor kara kış yeli ile önce yakan sonra serinleten nefes gibi. Hadi kaçışın benim küçük ahlak fahişelerim. Sığının kara deliklerinize. Duymadınız mı? Bahar geliyor Krizantemlerin memleketine.


ÇOCUK

Köşe başında ağlar,
Karanfil yağı çeken çocuk.
Gömleğinde kan lekesi ile
Ciğerinde çiçek açan çocuk
Zehir
Yemek
Sigara
Kandil
Pabuç
Su
Kitap
Kalem
Artıkları arasında
Ve cüzam mikropları içinde
Üç gram küf için.
Ve yanık bir sevda ile
Şu sürtük herifin fiyakası için
Rozalin barda bir kadeh siyanür içerek
Veda eder.
Köşe başında ağlayan
Ve karanfil yağı çeken,
Veremli çocuk.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder