çocukluktan kalanlar

Bu sayfada yer alan yazıların tamamı lise yıllarıma aittir. Varlıklarını reddettiğim, yıllarca yok saydığım ama beni bugüne taşıyan yazılardır. Her biri başlıksız olarak dünyaya geldi ve şimdi doğdukları gibi başlıksız özgürleşiyorlar.


"Semra Tuna'ya yılların raflarından"


Bulgar kızı.
Eteklerinde balkanların sevdaları.
Karnında acıları,
Ve doğum öncesi krampları ile
Baş başa ağlayan beyaz kız.

Bir boğaz havasıdır esen.
Rumeli’den doğuya.
Kopan yüreğini elinde taşıyan 
Umutsuz kız .

Geceleri, rüzgarından uzakta
Odun sobasının üstünde
Çizik kestane gibi duyguları açılan
Sere serpe masum kız.

Çık dışarı.
Geldi Teodarakis.
Hadi.
Koş.

Zıpla.

Oyna.

Durma sıçra.

Sırça yüreğinde 
Portakal küfü sevdaların.
Ve narenciye bahçesi gibi rüyaların.
Bana Varna’dan selam getir.
Bulgar kızı.


-------------------------------------------------
sıcak bir ilahi şimdi
tüm adanmışların öyküsü.
tüm kelimeler 
bir ayet.
günah bakışlarımda.

duyuyormusun
bir kslilafonun sesine
pervane olan şu harfler
nerdeler?

sevince sığınan
üryan ibadetleri gibi
O'na olan hasret.

gayrı dünyaya 
bir ben,
birde
kutsal olan
barış gerek.
--------------------------------------------


Yürüyorum
kadife bir ten tenimde
parmaklarının zihnime
morumsu dokunuşları var.
tenimde bir nefes gibi
ilahi olan tüm bilgeliklerin.

hey sen.
güzel adam.
baharat kokulu bir 
yağmurun çocuğuyum ben.
çöl rüzgarının yakıtıyım.
eserim.

ordaki!
masum adam
çocukluklarım var
adımlarım emekler belki
bizim lale bahçemizde.
evet birde lale bahçemiz var
göremiyormusun
hatalar benim
göstermeyi öğrenmeliyim

bir tuvalim var
kırmızı duvarıma asılı
beyaz 
boş bir resim üstünde
altında 
umudun
yarının
huzurun
imzası var.

oysa altında yalnız 
barışın adı var.
kan kokan sokaklarda
kardeleni anımsatan barışın.
----------------------------------------

söylenmesi gerekeken sözler var
rafların kirli örtülerinde
sağa sola uçuşan
şen bayram çocuğu gibi
kırmızı pabuçlu sözler.

adanmış öykülerim var.
ninemin ellerinde
toprakla sevişen
nasır lekeli çapalar gibi
yatağa uzanan üryan öyküler.

yaşanası olan imgeler var
mardin kanında
arşa yükselen
beyaz ruhlar gibi
yaşamam gereken bir barış var.

----------------------------------------
Zürriyetle mi yemeli kafayı?
Yoksa hürriyetle mi bilemedim bir an.
Ve işte geldi oturdu düşünce karşıma
Eftelya getir rakıları
Yavaş yavaş kadehe damlamalı.
Efendim bir haberdar edeyim dedim
Uzun sürer soframız
Hakkınızda atıp tutar
Sonra köşe bucak kaçarız.
Birde giriş gerekir ya
Hiç anlamam o işten 
Siz bir arkanızı dönün 
Kapatalım bu faslı.

Bir derdim var
Çöz ya ey düşünce
Bilirim dargınsın ademoğluna
-emezler diye.
Aslını sorarsan
Ben severim bu hali
Bir de zürri sapıklıklar 
Düşün sapıklığı ola idi.

Arkadaki kırmızılı size sesleniyorum
Bir dönüpte
Çerez almaz mıydınız.
Çerez kalsın boğazınızda 
Benim bir sualim var size
Düşünseydiniz akan kana renk 
Sonrasında gelinciğe denk gelir miydiniz?

Cevabı sizde kalsın
Ben kendiminkini çıkın yapmıştım.

Efendim merakımdan soruyorum
Elleri kelepçede 
Çırılçıplak
Bir haz tutturulmuş
Evlerden ırak.

Peki nedir ki sizi 
Zürriyete hapseden?
Bilmez misiniz
Adalet hanımın ütopyalarında
Sevişmek daha içten.

Dönünüz efendim
Kaldırdık mahrem halimizi
Ve ikramımıza buyurunuz
Ve bir kısa öğüt vermek gerekmiş
Adetinden;

Elleriniz tutulmaya 
Ki asla kelepçelere girmesin kalemler
Siz siz olun hür sevişin her alemde
Çünkü çıkmaz ki tadı
Elleri kelepçede,
Gözü bağlı,
Ağzı tıkalı
Kitaplarda okşanmanın.
------------------------------------------

Temiz günahlar varmış

ama sevmekmiş,

ama sevilmek.

ama sırça kadehte 
ak şaraplara bulanmış.

ama Aris kerhanesinde 
hisseleri varmış.

Temiz günahlarmış.
akaret yokuşunda
salınırlarmış.
başa bela gönle yarlarmış.

Küçük göz yaşı şişeleri
ama gölgelermiş

ama nefes

ama yoklarmış.

ve umutlarmış
ve adları yarınmış.

ama temiz günahlar varmış

-----------------------------------------
Nefretin ötesine geçirecekse sevgiyi.
Nasıl söyleyebilirsin ki gerçekleri?

Nevrozları var 
Beyaz gecelerimin.
Ve kabus dolu
Küçük masallarım.
Ve uzun soyut yatakları oldu karılarımın.
İçinde ateş ve şevk vardı.

Yaşamım bir lanetse neden verildi.
Yada “yaşamaksa” nerde kim kaybetti?
Tanrıda mı koşullu seviyor kullarını?
Oysa ben bir koşul sürmedim doğarken.

Neden mi saçmalarım?
Hata değil nedeni var yazamamamın.
Ama söyleyemem. 
O bende saklı.

Hey sen!
Kimsen artık.
Boğuk gri sokaklarda 
Beni bul.
O zaman anlatacaklarım olabilir sana.
Ama şimdi asla…
----------------------------------------------------

Düşünecek kadar cesur isen
Neden oturur hala o beden?
Ayağa kalkıp bir şeyler demek gerek.

Yalnız ucuz siyaset yapmamalı
Kelepir barlarda.
Ve birde dumana boğmamalı memleketi
Politik masalarda.

Boş söze karın tok.
Dolu lafa katlanacak yok.
O halde bir onuncu köy bulmalı,
Bu diyarda kalacak yerde yok.

İnsanım sanmamalı her gözü burnu olan.
Zira kedi ve fareye de vermiş
Yüce mevlan(!)
Ve birde kedi fare oyunu sanmamalı yaşamı
O halde T ile D birbirini tırmalamamalı.

Bir duru sözden güya anlayan çok
Baki okur, derimki:
“Bezm-i şevkün içre devr eler felek bir câmdur,
Câmda bir cür’adur aşkun şarabından şafak”
Gazeli bu diyarda ilahi sanan avanak çok.

Bir dine tapacağım diye
Kendini perişan edenler.
İlahi vecibeleri ile fani alemde sefa sürerler.
Oysa benim inandığım bir öte dünya var burası çok dar
İşte tam orada 
İnsanlık bulvarında
Kızdın kazığı kıbleden yiyecekler.

Ve birde Aşka değinmek gerek bu hicivde.
Zira dır, dır eder her seferde.
Bir ben çekerim sanki sancısını.
Aman Allah’ım bu bağırsakları ne yapmalı.
Sanmamalı ben kara sevdalıyım.
Devrin ak sevdalarına hastayım.
Bir Leyla ile mecnun olmuş sanki herkes 
Ama hepsi İMKB’de alır sanki nefes .
Her bir sevdalı tutturmuş bir senet,
Aşkım demek için noterden taahhütname gerek.

Oysa bir kardelen gölgesinde sevdalandık biz Aşk’a
O İse naiflikten kırıldı ilk kelamda.

Allah kahretsin beceremedik yine üç satır şiir yazmayı.
Ne çare Şairler beni bağrına basmalı(!)
------------------------------------------------------------

hançerlendim.
sıcak.
oysa geceler kara
ve zifiri kışlar
çömeldim.
nefesim çıplak.

aldatıldım.
elleirm ıslak.
mangalda kor yanar
ve semada bulutlar.
ve şu çocuk
gözleri kara
teni kara
kara papaz çocuk.

kirlendim.
bir zehir etkisi
ayaklarım titrek
sesim ürkek
ve bi yürek.

ben kafama sıktım.
sen ne yaparsın?
-------------------------------------------
Belki mutlu bir adam olabilirim.
Soyunup gerdekten kaçar,
Ve dünya ile sevişebilirim.
Yada bir rüya ile yüzleşebilirim.

Bir çocuk evlat edinirim belki.
11 yaşında bir oğlan.
Bıyıklarında realitenin kiri
Umutları olan bir çocuk.

Kaybettiklerim bendendi.
Ama kaybeden ben değilmişim.
Yada yıl dönümleri hepsi 
O kara gecenin.

İçmek istiyorum.
Ve yazabilmek yeniden 
Saçmaları ve sapanları
Yaşamak doyasıya.
Odama sığamıyorum
Taşıp giderken cümleler
Oturup toplanmıyorlar.

Oysa tam böyle bir günde
Not etmişim bir not defterine
“ Açıkhava bir kerhanedeyiz hepimiz.
Ve biz.
Namuslu edebiyatı yapıyoruz.
Elbet kaybetmeye mahkumuz.”
-----------------------------------------------------
rüya görmek istiyorum.
dalmak yeniden kara okyanuslara.

hani bir zamanlar 
alsancak'ta bir salıncakta
kucağında bir demet yasemen
küçük bir kız sallanırdı.

hani biz komşu evin damından seyrederdik
denizin üstünden geçen tayyareleri.
ve sözleşirdi laleler 
bir sonraki bahara.

yeniden uyumak istiyorum
masumca bırakmak kendimi düm düz

hani halice bir sandal inerdi
küreklerinde yazardı adları
geri geleceklerin.

hani hep inanılırdı
bir gün gelip herkesin bayram edeceğine
tıpkı kıyameti gibi düşüncelerin.

hani hep görürdüm 
ucu bucağı iki metra kare döşekte
sahra çölünde vaha bulan umutları
alaska ayazında şöminede ısınan aşkları
anadolu bozkırında otlayan satırları
görürdüm.

yeniden rüya görmek istiyorum
ve keşfetmek bir ada gibi ütopyalarımı
yeniden uyumak istiyorum
yere değen başaklar gibi salınmadan

beni yatırır mısın acaba? 
-----------------------------------------------
Biz yaşamı böyle sevdik
Ayrı batınlarda merhaba diyen
iki ortak yaşam.
ve dört nala koşan
minik ayaklarımız,
bu gün bizimle kalan 
sadık dostlarımız...

Biz yaşamı böyle sevdik
Anarşik hüzünlendik,
Ve monarşik sevdik.
İki ayrı, bir ortak "yasak",
Gizlenmişti notalarımın asıl imgeleri.
Doğaya zorunlu yalanlar söyledik.
Sesi çıkmayan itiraflarımız oldu.
kalabalık içinde ayıp(!) aşık bakışların.

İki erkek.
El ele verdik.
Ama biz yaşamayı böyle bildik..
Masumca yalnız sevdik...

Canberk Harmancı

Bahar gelir kapına.
Tüm zaferleri ile
Şaşası güneşi aydınlatır
Ve sen kapılır gidersin şehvetine.

Ve laleler açar o mevsimde.
Yapraklarına hatıraların gizlendiği.

Liman kapılıdır.
Yakarsın yeniden fenerleri
Ve girer birbiri ardına
Şilepleri ütopyaların.

“Yaşamak” eyleminde 
Bir düğündür bahar.

Mavi kubbeye bir resim çizilir
Akisleri yayılır
Güz evine
Neşesi hissedilir.

Güz evleri kasvetlidir
Kapısında bir matem her daim.

Begonyalar arasında
Bir kaktüs.
Yılda bir gün açar
Fark edemezsin.
Kaçırır
Ağlarsın.


Şimdi tüm inançlarıyla
Günah çıkartmalı yaşam.
Aslolan güzdür.
Tabiatın canı.
Ve sen kim bilir
Hangi zamanda
Unutursun o yüzü
Güz vakti kapında
Yatan
Çıplak kelle.
Üstüne basar
Yürürsün.

Tüm günahlarını affetsin
Tanrı.
Kaktüsü yaratan kutsayan
Ve emziren toprağa
Bahar
Ve çiçekleri 
Yeniden gömülsün.
---------------------------------------------------
Yolcu

Hey siz bir dakika!
Beni dinlemelisiniz.
Öyle şaşkın şaşkın bakmayınız.
Tamam, biliyorum çok tuhaf ama 
Dinlemelisiniz diye düşünüyorum.

Gelin oturalım şu banka.
Bakın ne güzel bir hava.
Simitçide geçer birazdan.
Edip amcanın çaylarından da isteriz.

İnanın garip değil.
Hem de hiç değil.
Ne var bunda,
Artık bu rıhtımda 
Kimse konuşmuyor.

Lütfen kalkmayın,
Ne tinerciyim nede dilenci.
Sadece anlatacaklarım var.

İsminiz? 
Memnun oldum
Muteber Hanım,
Bende 
Şaşkın Zadelerin Fuat.

Şaşkın diyin gitsin 
Ne önemi var.
Yirmi yedi yıldır buradayım
Halat örerim ketenden.

Eskiden kalabalıktı buralar.
Bir görseniz, 
Ne halatlar, ne tekneler, ne ömürler.
Yüz yirmi fidan yedide,
Bir o kadarını denize saldı bu liman.

Her bir ilmekte ayrı bir hayat vardı.
Yaşamışlardı Muteber Hanım.
Darbeyi de yaşamışlardı.
Ve çıplak söğüt ağaçlarında sallanan…
Neyse girmeyelim siyasete.
Ben politikacı olmadım hiç
Ben ördüm sadece 
Kaç ilmek attım bilmiyorum,
Kaç sevda sakladım
Ketenler içine de 
Saldım sulara.

Şimdi anlayabiliyor musunuz?
Kaç zamandır şu limanın ucunda 
Yanmayan bir fenerin 
Sönmez ışığını seyrederim.
Kazınmış gözlerimize o ışık
Yanmasa da döner, döner.

Şimdi benden bir halat daha istiyorlar
Bilmem ne iş için,
Hayat kokan ilmekleri olsun diyorlar,
Sergileyeceklermiş sonra.
Ama ne hayat kaldı burada, 
Ne ilmek atan ellerim işlerken 
Duydum bir soluk.

Hadi durmayın.
Şimdi siz anlatın bana,
Ve ben ilmek, ilmek 
Örebileyim ömrünüzü.
Ve sonra salalım şu karşıda 
Denizle ufkun birleştiği yere.
Cennete.
------------------------------------------------
Kuduz sokakların
Sevdalarıydık her birimiz.
Ve ardımızda koyu salyalar,
Ve kızıl kan gibi yüzükler bırakırdık.

Gece sarman kedinin şefkati ile
Sarardık ümitleri bit pazarında.
Ve şimal yıldızının şavkı ile
Dolardı kadehleri her biri 
10 kırat değerinde boş acılarla.

Külrengi yasemen işlemeli sobada
Baş parmaklarımız yanardı.
Salı ayaz olur 
İşaret ve yüzük parmaklarımız yanardı.
Her Çarşambada bizimkiler gelir.
Desterya hanım çok üşür
Ayaklarımızda yanardı.

Semra Hatun,
Çarpık bacakları
Ve marsık suratlı erkeklerini ayıklar.
Davarın haline yanardı.
Yanardı ki
Derdi büyüktü.
Bir kendini alıp kendinle yalnız kalıp
Aslında hiç birini bırakmadan 
Gitmek isteği vardı.
Ama kadındı, 
Sonra aşıktı
Ve en son çarpık bacaklıydı.

Kızıl ayda,
Bir ağustos günü,
Semada 17 yıldız,
Gerisi yalnız
Ümitleri deniz kenarında.
Bir balıkçı sandalı açılır,
Uzar gider yakamozla 
Pabuçları 41 numara 
Faruk reis kasada 3 Çipura
Ahmet amca
Hazırla masayı 
Yine ben geldim.
------------------------------------------
gece oldu
tan vurdu şehrimin üstüne
ve kızıla boyadı etrafı
gece oldu 
gün hiç olmadığı kadar parlak
gece oldu
şenlican bayırında
sağdaki bankta
bekliyorum.
------------------------------------------
Moskova’nın ırgat köprüsü.
Ak karlar altında
Sevişen bir Afrika ayısı gibi
Uzanmış dikiliyor müjdelerin.

Şereflihisar Kalesinde,
Namluda üç gram tebeşir
Vurulur prangalar düşlerime.

Oysa düşlerimde aldattım 
Haki yeşil, sarı geceyi.
Ve doğurtturdum kısır çıyanlarını.
Ve doğdum bit, sıçan gibi
Kızıl memlekete.

Periyotlarıydı her biri
Darphanenin masum katil seanslarının
Ve seanslar düzenlendi ciğerime
Moskova’nın ırgat köprüsü altında
Efendiler selamladım.
Kadehleri ırgat kanı
Ve yedikleri on gram haram ile.

Kristolyas Efendi geldi.
Tükürükleri birer şerif idi.
Her biri bir can aldı.
Geriye marsık suratlı etler kaldı.
Ve bir gece
Ayazında şeftali yokuşunun
Karında Ebemizistan’ın
Çamurunda, Dolusunda
Bu dünyanın.
Emeklerimiz ile
Ve birkaç gram terimiz bulaşarak
Mübarek yataklarını süsledik
Birer sübyan gibi 
Açlıktan taze narin cesetlerimizle
Duygularımızı bit pazarına ataraktan
Tam anlamıyla birer ceset olarak
Her bir er olan
Girdik sırasıyla yataklarına.
Kahpe yarınların.

Ve ay doğardı her gece,
Parlak, metalik bir renkte.
Ayakları üşürdü Oxerik hanımın
Ve serilirdi kaba kuvvet yere
Bizim
Ucuz,
Küçük 
Hayallerimiz.
---------------------------------------
"Külrengidir.
Sessizdir.
Gösterişsizdir."

Belki de Aldatandır.
Aldanan peşi sıra.
ve yokoluşudur.
erguvan bahçelerinin.

Belki gökkuşağıdır.
umutsuzlukları arasında
açan tek kardelen.

Belki en şaşalı olandır.
külrengi,
sessiz,
ve gösterişsiz sandığı an.

Belkide çoktan gitmiştir.
kuşlar gibi.
güzde bizi terk edenler gibi
gitmiştir.
kim bilir belkide ...
--------------------------------------------
Gün doğarken.
Gecenin en gece olduğu vakit.
Eylülün palet seslerini duyduğu 
Ağustosun sarsıldığı vakit.

Bir baykuş sesi.
Zaferin çığlığı.
Geceyi yaran bir ilahi.
Ve alt katta sevişen Aynur teyze.

Notalarında gezindiğim bir musiki.
Servi ağaçları.
Uçsuz bucaksız şeref tarlası.
Ve kurumuş namuslular.

Köprü altında Sebuş.
Körfez avaz, avaz.
Semra üryan sevgileriyle.
Beş para etmez herifle baş başa.
Ve yağmur yağmakta göz bebeklerinden.

Müezzinin dilinde sabah ezanı.
Akrep 4’te Yelkovan 52’de.
Ece farklarıyla yüzleşmekte.
Gitmeye ve terk edilişlere hazırlanmakta.
Ayyaşın kalbinde.
Ve kumar oynamakta.

Tarlada muzaffer amca.
Saat 05,00.
Ben. Karnımda yarının krampları.
Ve ellerimde dünün katilleri.

Allah Kahretsin.
Yine yarın oluyor.
-------------------------------------------
Aleyküm selam.
Ben. Şimdi indim.
Şu giden buluttan.

Yeniyim burada.
Gelmeden önce sizi önerdiler.
Kırık düşler hekimi,
Firuzan bey dediler.

Evet. Bir acı kahve alırım.
Hayır teşekkür ederim.
Oldum olası sevmem kolonyaları.
Annem bir kolonya fabrikasında ölmüş
Anlatırlar eti bile kokarmış.

Daha yeniyim ama 
Epey gevezeyim sanırım.
Neyse. Bir saatim var.
Onu getirdim size.
14,30.
Kırık bir 14,30.
Her ayın her gününün her 14,30’u.

Az önce bir... 
Bir buluttan indiğime bakmayın.
Geldiğim yerde 
Zakkum kökleri vardır.
Acı sert çığlık çığlığa kökler.
Su değil hayır.
Sakın su sanmayın.
Acı, hüzün, nefret taşır.
En kötüsü ceset taşıyan kökler vardır.

Bir Temmuz günü.
14,30da kırıldı Firuzan Bey.
Sabahı getiren 
Zifiri gecenin ayazı.
Elmaları kızaran çocukların neşesi.
Adım atabilmenin çabası kırıldı.

Hepsi gitti.
Bir anda.
Hiç bir şey anlamadan.
Müdahale edemeden.
Söz söyleyemeden.
Bir tarla sıçanı kadar
Şerefli yaşayamadan
Basıp gittiler.

Evet Firuzan Bey.
Yaşantımı sepete atıp geldim.
Birde 14,30’ları getirdim.
Bakabilecek misiniz
Yetim üzümlerin sepetine? 
-----------------------------------------
Çilek bahçelerini bilirim.
Koskocaman bir bahçe.
Kıpkızıl.
Üryan sevgilerle dolu.

Köprü altlarını bilirim.
Toz toprak bit kene.
Ve şarap şişeleri arasında 
Ayı gibi sevişmeler.

İktidar koltuklarını bilirim.
Yaltakçı kalpler dolanır.
Kotluk adına 
Hayalleri al yemeni ile örtülü
Çürük cesetleri.

Sevdayı da bilirim sevişmeyi de.
Dolaşmayı da çürümüş yakamozda.
Meşk demogojilerini de duydum.
Hitlerle yatan sürtüğü de.

Duyup bildiklerim arasında
Bir çıyan.
Gözleri gözlerimde.
Elleri boynumda.
Kalbi sende.

Oysa ben bilirim.
Sevmeyi de sevişmeyi de.
-----------------------------------------------
Kedim kucağımda,
Elim rakıda,
Müzeyyen abla radyoda
Ben Leylalarda

Mehtap var bu gece.
Öyle davetkâr ki sorma gitsin.
Elimde ayna,
Aynada ben.
Ben bu ben değilim.

İçimde cümbüş ediyor,
Köşe mahallenin raksçı ucuz siyaseti.
Beynim karmakarışık,
Çözemiyor mc2 = x’i
Einstein önemli demiş.
Benim önemim midemde yalnız.
Açım ulan aç.

En son bir kedi gördüm,
Çöpten çekti güzelim deriyi.
Nasıl kovaladım bir bilsen.
Merak etme yetiştim. 
İspirtomun yanına meze ettim.

Ah ulan ah.
Elimde ayna.
Aynada ben
Fakat,
Ben bu ben değilim.
----------------------------------------
Agop Efendi!
Girdim içeri bak yine.
Tüm benliğimle geldim.

Gel Agop Efendi yanı başıma.
Özlettin kendini dün geceden beri.
Ne adamsın be.
İşliyorsun insanın iliklerine şiir gibi.

Getir bakalım dün geceden kalma şişeyi.
Ne içmiştim dün?
Umutlarımı dimi?
Kalmıştı sanırım dibinde bir parmak.
Zaten hiç bitmez ki meret.

Dur Efendimin Agopu. 
Sahi yahu neydi senin ismin anlamı?
İç ya şerefti sanırım.
İçelim o zaman Agopçum.

Kusura bakma pek senli benli oldum.
Kaç yıl oldu Agop?
20 küsür sene sanırım.
20 küsür sene. Eskittimmi bu masayı ne ?

Vuruldum efendim. 
Bir ahu gibi güzelliğe.
Bir çift sütuna,
Bir çift boyalı göze 
Ve birde kuşedeki bene vuruldum

Getir efendim getir. 
Sevdayı dolduralım kadehe bu gece.
Hani bir Peymurde Hanım vardı,
Birkaç yıl evvel burdaydı.
Ondanda konuşalım efendim.

Saatte geç oldu.
Şu dün geceki şişe,
Bitirmek gerek efendim
Kalmasın hesap
Dünden yarına.
Koca karı Mefrude gibi kovalar sonra
Dünden yarına kalan,
Yarını dün yapanlar.

Hey! Agop efendi!
Sana seslendim.
Bitmiş mi dünkü şişe?
Kalkayım o zaman. 

Göçme vakti geldi
ömür şişem bittiyse.
Umutlarımın son damlası 
Düştüyse mesaneye
Gitmek gerek efendim.
Verilecek bir hesap var demektir
Kara cüppeli beye.

İyi geceler Agop.
Gelmem yarın. 
Boş kalmasın masam.
Vardır elbet
Şişesini umutları ile dolduracak.
Onlara vasiyetim olsun bu geceki şarap.
-----------------------------------------------------
Bir yaz günü yazdım suya,
Tepeden tırnağa giydiğim hükümleri.
Saymadım hiç hayatımda,
Kaçıncı girişim buraya.

Bir elmaysa hakkım,
İkincisini istemedim.
Gidiyorum şimdi.
Yaşantılarımın ötesine
Açıyorum yelkenimi.
Ver elini ütopyamın
Karşı sahili.

Ey tahta iskelesinde
Çipura tuttuğum düşünceler.
Hadi gelin! 
Hey sen! Oradaki! 
Neden bekliyorsun? Gelsene.
Gidiyoruz durma hadi koş.
Eyvah sende kaçırdın yarim gibi
Narin bir martıyı andıran hurda vapuru.

Neyse çok konuştum yine.
Bakıcım gelir birazdan.
Saat 15.56.
Yani tımarhanenin içine girme vakti.
Şiiiit oradaki duydun dimi?
Gelecek misin yarın?
Ben buradayım.
Yarın sana 
Nasıl rüzgârla ipek dokunduğunu anlatacağım.
Sen! Nereye gittin?
Şimdi oradaydın. 

Tamam. Kes sesini tombul bakıcı.
Hem sen niye tombulsun ki?
Seni beni iyileştirmek için vermiyorlar mı başıma?
O incecikti. Sen?
Ömrümde gördüğüm en büyük havan topu. 
Tamam, kızma geldim.

İyi akşamlar efendim.
Yarını bekleyin. Geleceğim.
Söz veriyorum.
Söz…
----------------------------------------------------
Kan kokan şehrin aynalarıyız.
Cinayetleri yansıtır körpe bedenlerimiz.
Karanlık işlerin adamıyız,
Kan kokan şehrin arka sokaklarında.

Sanığız,
Yargıçsız, hükmü belli mahkemede.
Sapığız, ki herkes sapıktır bu şehirde.
Işığı bekleyenler sapıktır kara mahzende.

Çatlaklarımız var artık sır’ımızda.
Papatyalar açar bazen bir biri ardına.
Kırmızıdır akları.
Kanla sulanır akşamları.

Yarın.
Yarını bekleriz
Kan kokan şehrin meydanlarında.
Aydınlık için yarın.
Yarın Nazım’ın sesi ile uyanırız.
Yarın daha aydınlık için
Yarın daha aydınlık
Yarın daha
Yarın.
------------------------------------------------
Bir sonbahar şarkısıdır bu.
Her bir notası
Bir yaprak döker
Cılız fidanlarımdan.

Nakaratlarında hissederim,
Güz aşklarıma yaklaştığımı.
Bir sonbahar şarkısıdır bu
Duygularımı donmaya hazırlayan.
--------------------------------------------------


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder