21 Aralık 2011 Çarşamba

Düşünce Özgürlüğüne Tecavüz Ediliyor

Arkadaşım senin ne haddine bir düşünceyi dillendirmeye ceza kesmek. Sen ki tüm dünyanın diline destan bir devrimin çocuğu. Sen ki demokrasi ve düşüncenin memleketi Avrupa'nın kalbi. KAnunla tanınmış soykırımları inkar etmeye ceza vereceksin demek ha. Komiksin be arkadaşım. Sefilsin.

Cezayir'de olanları ne çabuk unuttun. Cezayir failini bekliyor, dünya katillerin isimlerini biliyor. Haydi Fransa tanısana soykırımını cezalandırsana bunu inkar edenleri. Beceriksiz bir yöneticinin oy pazarlığına alet ettiği olay bir toprak üstünde bir yaşayan iki toplumu yeniden yeniden hançerlemek değil midir? Bu yaptığın düşünce özgürlüğüne tecavüz etmek değil midir? Fransız Devriminin katletmek değil mi bu Fransa...

Kendine gel ey sanatın başkenti Fransa şöyle bir sallanda kendine gel. Yapılmayan soykırımların altında sen kendi katlettiklerinle kalırsın. Bu yük seni yıkar duramazsın altında Fransa. Çek kanlı ellerini üzerimizden... Bedeli tahmin edemeyeceğin kadar büyük olur. Bir çift sözümde Ermeni asıllı Fransızlara siz ki böylesi ucuz bir oyunla bir adama oy verecekseniz zaten ne kimliğinize saygınız kalmıştır ne tarihinize  ne de suçladığınız bu topraklarda yaşayan soydaşlarınıza... Seçim senin Fransa...

6 Aralık 2011 Salı

Ergenekonu Baştan Yazıyor Acemi Yazarlar

Yahu sen ne andaval bir herifsin Mehmet Sabuncu. Yani demem şu ki sen koca bir gazetenin sahibi ve genel müdürüsün. Sen ki yani darbe filan planlayabilecek bir kişisin, hatta bu darbeyi emekli general ve denizciler ile planlayıp deniz altılarla meclisi kuşatmayı filan düşünmüşsün. Yani demem o ki Fatih gibi bir yiğitsin. E vaktinde bir bok yemişsin, yoldaşların düşmüş mahpusa, 3yıl olmuş gardiyansız gezmemişler, bre andaval herif hala suç belgelerini evinde mi barındırıyorsun.? Bilgisayarında mail mi tutuyorsun ergenekonla ilgili?

Hadi bak her şeyi anlarım. Emekli generaller ile darbe planlamanı, Ankara'yı Deniz Kuvvetleri ile kuşatma çabanı bak bunların hepsini anlayabilirim de breh yoldaş onca yıldır bunca olaydır hala o darbe maillerini bilgisayarında tutmanı anlayamam.

Ha şimdi ya sen böyle afillisinden janjanlısından bir andavalsın ve tüm bu senaryo gerçek. Ya da tüm bu yaşananlar bir kabus değil bitmeyecek ve benim garip gureba vatandaşım bununla uyutulmaya devam edecek.

Senaryo hangisi olursa olsun iki uçlu bir garabet. Ama kesin olan şu ki Ergenekon yeniden yazılıyor ve bu sefer kahramanlar yok oluşu müjdeliyor...

4 Aralık 2011 Pazar

Sevgi adına yüz binlerce kerre söylenmiş yüz binlerce söz çıkabilir kalemimden. Ama konuşmamız gereken sevgi adına işlediğimiz cinayetler olmalı artık. Ortalık kan gölüne döndü döneli milyonlarca sevgi faili meçhul, bir o kadarı fail-i firar ve bir o kadarı faili belli ama serbest.

Öncelikle şekli ile bir münasebete girmemiz gerekirse bu işin ben derim ki şu dünyada yedi milyar insan varsa eğer o halde yedi milyar çeşit sevgide var olmalı. İşte tam bu sebeptendir ki hiç biri diğerinin kopyası olmayan gönül coğrafyasında önemli olan kendi haritamızın suretini bulmak değil, çetin geçit vermeyen boğazlar arasında köprüleri kurmak.

Dünya'nın merkezi kordan. Bundan münferit olsa gerek ona bağlı yaşayan her şeyin merkezide onun gibi alev alev. Yıkıcı depremler hayatımızın gerçeği. Yalnız "yıkıcı" sıfatını o denli yanlış bir yere koyarız ki sonucunda suçlu olan deprem olur failler sokakta gezer. Canı yanan acısı ile kavrulur gün gelir unutulur gider ta ki bir yenisini hissedene kadar. O halde az önce bahsettiğimiz köprülere geri dönersek ve şu lanet olasıca sıfatı onun başına koyarsak belki geç kalınmış bir günah çıkartmayı hep birlikte icraa ederiz.

Yuvalarımızı kendi ellerimizle yaparız, Yaparken cebimizden değil malzemeden çalarız. Sonra yuvamız mezarımız olur. İçinde ya biz kalırız ya sevdiklerimiz, utanmadan cebimizin olduğu yere denk gelecek şekilde ellerimizi acı acı vurarak ağlarız. Elaa vre' Yeter yüzsüzlüğün ademoğlu. Canın, hayatın, birtanen, vesaire bilmem kaç yüz kerre şekle girmiş sıfatlar silsilesi olana bağlarken köprünü sağlam dik dikmelerini ne yangında erisin ufalansın ne bir sel çatlatabilsin duvarlarını nede bir deprem yerle bir etsin bu yaşamını.

Suçu da suçluyu da kendi içimizde aramaya başladığımız gün kutsanacak tüm yaptıklarımız,Telafisi olan tüm hırsızlıklarımızın bedelini öder ve gün ışığına yeniden merhaba deriz. Elbet vardır telafisi mümkün olmayan günahlarımız, onlarlada yüzleşir, yelkenleri yeniden doldurabiliriz yalnız, kalabalığa doğru...

28 Kasım 2011 Pazartesi

RİYAKAR YÜZLEŞMELER SİLSİLESİ

Ne yana baksam ayrı bir riyakarlık silsilesi içinde yüzüyoruz. Özellikle son on yıldır devlet erkinin içinde bulunduğu riyakar ve hayasız tutumlar artık beni ufunete gark etmekte. Son dönemlerde gündemin ana başlığı olan tarihle yüzleşme safsatalarından bahsediyorum elbette.

Post-modern zulümbaz iktidar tutunmuş Dersim katliamının hesabını soracakmış. güldürme arkadaşım. Eyvallah Dersim katliamı yüzleşmemiz gereken utançlarımızdan biridir. Başarısızlıklarımızın en büyüklerindendir. Ama yapma bu acıları böyle popilist oyunlara alet etme. Yıllardır canı yananların canını yakma. Ama ne güzel dedin sen o zirvede yahudiye " öldürmeyi iyi bilirsiniz siz diye", al bende sana diyorum ki can acıtmayı ne iyi bilirsin sen eyy devlet erki. 

Dersim'in acısını duyduğun için midir bu feryadın, geçmişinde utandığın bir dönem olduğundan mıdır yoksa salt düşman bellediğin ideolojinin başta olduğu dönemde olmuş olmasından ve o kurumun bugün ki uzantısını yıpratmak için laf ebeliği yapmak mıdır?

Dersim araştırılsın. Dersim katilleri gıyabında da olsa yargılansın. Eyvallah. Ama diri diri yanan 33 aydının kanı yerde mi kalsın? Maraş'ta karnı kesilen hamile kadının utancını hiç mi hissetmeyecek senin vicdanın? Hatta bunların faillerini çok uzakta da değil, kendi içinde bulacaksın. 1980'ini unuttun mu eyy devlet erki? Meydanlarda darbecilerden hesap soruyordun. Ne oldu? O zaman bekardın karını boşamak kolay mı gelmişti.

Bizler bu ülkede sayısız katliama kurban verdik. Sayısız faili meçhulümüz var. Sayısız mezarsız kaybımız var. Ziver Bey köşkü sanat evi bu gün. ama yıllar evvel canlarımızı verdik orada. Sivas'ta diri diri yandık. Maraş'ta karnımız deşildi. Kalemimiz kana düştü Ankara'da bir pazar sabahı. Hrant yüzü koyun düştü, sırtımızdan vurulduk. Kalkmış şaklabanın biri Sabiha Gökçen Havaalanının adı değişsin diyor. Haydi oradan sende uşak. Üç kuruş samimiyetin varsa bu ülkenin halklarına yönelik tabelalar ile değil gerçeklerle savaş. Vekili olduğun ideolojinin yaktığı aydınların hesabını sor. Ama nerede sende o yürek. Sen tabela değiştir, ihaleyi kaynına ver maksat komşular muhabbette görsün.

Yakıldık, Deşildik, Asıldık, Vurulduk EY HALKIM UNUTMA BUNLARI YAPAN RİYAKAR UTANMAZLARI...

24 Kasım 2011 Perşembe

Uzun zamandır çevremdekilerin planladığı bir şeydi aslında bu sayfa. Elimdekileri paylaşmam gerektiğine olan inançsızlığımı kırmak zaman alsada şu an biliyorum ki hepsi başarmış olmanın ya da bir başka bakış açısı ile kurtulmuş* olmanın sevincini yaşıyorlar.

Elaaa! Burası ne ne için kullanacağım henüz tam olarak bilmiyorum ama eğer sanırım özelime aralanan bir kapı olma niteliğine sahip olacak. Sayfa içerisinde ülke ve dünya gündemine dair uzun uzadıya kafa ütüleyeceğim özel bir alanım ve üç beş afilli lafımın sürekli yenilenerek yer alacağı yazınsal alanım olacak hatta oldu. haftalık olarak değiştireceğim müzik listem ile belki sadece müziklerimi dinlemek için yararlanacaksınız bu sayfadan. Çünkü ötede kalan ne kadar ezgi varsa taşınacak bu sayfaya.

Verdiğim kalıcı rahatsızlık için özür diliyor. Kalemimizin lekelerine boğulduğumuz günleri düşlüyorum...
C.Noyan